VELi YILMAZ

Zaman mı bizi öldürüyor, biz mi zamanı ?

Zaman öyle çabuk geçmez ilk gençlik yıllarımızda. Hatıralarda belli eder, zamanın bizi öldüremediği gerçeği.
*
O günleri çok iyi hatırlarız, mutluluk temalıdır tüm kareler. Işıl ışıldır gözlerimiz fotoğraflarda. Bu fotoğrafların kimisi siyah beyazdır, kimisi renkli.
*
Ama gözlerinin ışıltısı, hiç değişmez gibi. Yüzlerinin ifadesi hep aynı berraklıkta. Vücut enerjisi, yüksek bir canlılıkda, dışarıya yansımakta.
*
Anılar taze, aynı günkü gibi hafızamızda. O günlere gidince, hüzünlü bir gülümseme kaplar, yüzümüzü. Gülücükler geçen zamana inat; tebessümler, kapatır yüzdeki  istenmeyenleri.
*
O günlere baktığında, hala güçlü çarpan, bir yürekle bulursun kendini. O zamanlar, geçip gitmek isterken, yakalanmıştır bir yerinden.
*
Zaman akmak istemiştir, avuçlarımızın içinden, parmaklarımızın arasından. O zamanlar, zaman için mümkün değildir, zamanın, kollarımızın arasından kaçıp kurtulması.
*
Ölüdür o zamanlar, ayaklarımızın dibinde, zaman. Kaçamamıştır o zaman, nafileliği fark etmiştir, o zamanlarda, zaman. Bu durumun bir rövanşı olacaktır, elbette.
*
Zaman, zamanını kollayacaktır pek tabii ki. Mağlup olmuştur, öldürmüştür, ilk gençlik yıllarının parlaklığı, o zamanın, zamanını.
*
Orta yaş zamanları başlamıştır artık. Ama zaman kum gibi, parmaklarımızın arasından akmaktadır adeta.
*
Yakalayamıyoruz uçarcasına ilerleyen zamanı. Günler haftaları, haftalar ayları, kovalamaktadır adeta. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yıllara karışmıştır, kucaklaşmıştır.
*
Hangi gündeyiz ve ayın kaçıncı haftasını yaşadığımızı, anımsayamıyoruz. Günlerin birini, diğerinden farklı kılan, bir ayraç yok zihnimizde.  
*
Sanki her gün aynı gibi. Zaman rövanşını almıştır bizden. Tüm fotoğraflar tekdüzedir sanki gülümseme dışında sadece bir hüzün ifadesidir, yalnızca göre bildiklerimiz.
*
Yalnızca yüzümüzdeki, yılların yorgunluğunu anlatan, derin vadileri, falezli hale dönüşmüş kırışıkları görürüz.
*
Zamana karşı çok çetin bir savaş vermişizdir, bu karşılaşmada. Zaman tersine dönmüş, esip gürlemektedir adeta.  
*
Geçen zamanın hıncını almaktadır, zaman. Karşı konulamaz biçimde güçlüdür, zaman dediğimiz düşman, karşımızda. Tarumar etmektedir bizi, hayat dediğimiz bu meydanda.
*
Artık zamandan aldığımız darbeler, can acısı olarak, yüzümüzde, saçlarımızda, bacaklarımız da, gözümüzün akında yankı bulmakta. Eski cevher yoktur içimizde. Bizi ateşleyecek enerjiyi, hissedemeyiz, nüvelerimizde.
*
İşte o fani kaybetmiştir, zamana karşı savaşı, gitmektedir dört kollu üstünde, dört kollu yelkenli ile birlikte.
*
Acaba bu durumda zaman mı galip gelmiştir, yoksa zamana galip gelen bizmiyiz.
*
Yoksa biz yanlış mı bilmekteyiz, son savaşın mağlubu,  biz değimiyiz?
*
Hâlbuki ki o dört kollu, farklı bir hayatın pencerelerini açmıştır bize. Farklı, sonsuz bir yolculuğa taşımıştır zaman bizi belki de. Bilmeden, harikulade bir iş yapmıştır zaman, bizi engin bir zamansızlığa taşımakla. Zaman, savaş kazanmamıştır aslında.
*
Bayağı bir mağlubiyeti yaşamıştır ama farkında değildir. Havlu atmadık esasında. Zaman bizi büyük bir zamansızlığa taşıdı. Zaman ve madde boyutunun ötesinde, tarifi mümkün olmayan, farklı bir noktada yer almamızı sağladı, zaman.
*
Sevda ile bağlı olmadığınız bir yaşantıdan, bizi kurtardı zaman. Hâlbuki öldürdüğünü düşündüğü kişiyi, mükâfatlandırdığını fark etmemiştir zaman.
*
Lakin zaman, bunu fark edecek midir, biz bunu bilemeyiz hiçbir zaman.
*
Tek bildiğimiz yalan olan zamandan, gerçek zamana rücu ettiğimizdir vesselam.
*
Yoluna revan olduğumuzu sandığımız kısıtlı bir zaman, zamanın hamlesiyle son bulmuştur vesselam. Zaman bizi öldürdüğünü zannettiği, savaşta, hoş kokulu bir bahçenin kapılarını aralamıştır, açmıştır aslında.

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *