VELi YILMAZ

Kırık Kalpler

Yaşam koşusunda savrulurken bir oyana, bir buyana canımızın acıdığı, kırıldığımız, incindiğimiz ve bunları söyleyemediğimiz olur.
*
O kadar kırılıp dökülmelerin yanında, yapılan iyiliklere bakarak tepki vermeyiz büyük kırgınlıklara.
*
İçimizden ağlarız. İçimizde gözyaşı göl olur bazen. Bazen mecrasında dışarı çıkmaya çabalayan bir nehirdir gözyaşları.
*
Ama biz bütün bunları içimizde tutarken, yeni dereler eklemeye, göllere yeni nehirler akmaya devam eder.
*
Her insanda tasvip edilmeyen sözlere karşı kuşkusuz bir tepki oluşur, açılan yaranın büyüklüğüne göre. Kimimizin ağrı, acı eşiği oldukça yüksektir.
*
Bizler çok sabırlı deriz böylelerine. Hiç düşünmeyiz ki, bu kişide bir insan. O da Allah'ın yarattıkları arasında, hisleri olan canı acıyan, yürek yangınlığı yaşayan, senin benim gibi duygulanan, bir yaratılan.
*
Bu sabırlı insanlar açıktan ağlamazlar. Gizli gizli ağlarlar deşarj olurlar ve rahatlamak için uğraşırlar. Bir gün gelir göl taşmış bendini aşmıştır.
*
Göle dökülen dereler, ırmak olmuş, ırmaklar nehir olmuştur. Sonunda hiç olmayacak şey, beklenmedik akla en son gelecek şey olur.
*
Devamlı hakarete maruz kalan, üzülen, itilip kakılan kişi, elektrikleri keser. Böyle bir sonucu kimse beklemezdi, olmasını da İstemezdi.
*
Bazen vakurluk, ağırbaşlılık, yapma, etme demek; dediğinle kalmak demek, herkesin bildiğini okuması demek.
*
Yapma etme diyenin gemileri yakması demek ve gemiler yanarken o kişi inanılmaz bir tat alır.
*
Alevler adeta denizi ılıklaştırır, gemiler yanıp piştikçe, deniz ısındıkça, gemileri yakanın kalbindeki yangın söner, yüreği serinler.
*
Yapılan; yazın ağustos ayında tek nefeste içilen, buz gibi bir bardak soğuk su tadındadır, gemileri yakan için.
*
Ferahlık bir başkadır. Oh diyerek verilen nefesle, bütün sıkıntıları bertaraf etmek bu kişi için harikadır.
*
Sabırlı dediğimiz bu kişi, kendine haksızlık yapanlara daha yüksek perdeden ölçülü bir öfke ile hitap etseydi, aslında daha bir anlamlı sonuçla karşılaşabilir, üzüntü bu denli yoğunlaşmaz ve derinlerde ki izleri selamlamaya gerek kalmazdı.
*
Hiç tepki vermemek ya da gereğinden küçük tepkiler yerine, haklı tepkiler verseydin belki de, titretseydin, kendine gel deseydin, içindeki depremler, heyelanlar bu kadar hasar vermezdi, bu kadar viran etmezdi.
*
Bu kadar zarara katlanmak zorunda kalmazdın.
*
Kalbinde büyüyen duygu fırtınaları, bu kadar dallarını kırmazdı.
*
İçindeki göller, nehirler bu kadar taşıp, yaralarını arttırmazdı.
*
Keşke yapılan yanlışları ölçülü biçimde değerlendirip; değerinde yanıt verebilseydin. Hak edene, hak ettiği kadar, hak ettiği anda ve hak ettiğini söyleyebilseydin.
*
Bu kadar üzülmüş, kalbi kırılmış, insanlara güveni sarsılmış, yüreği katılaşmış bir kişi değil de daha mutedil, yaşamında sadece siyah ve beyaz değil de, farklı renklere de yer veren biri olabilirdin belkide.
*
Biraz da yeşil çimlere basmayı dene. Kırlarda çiçekleri kokla. Bahar'ın ilk ışıklarının tazeliğini anla.
*
Bir dereden su iç. Derenin içindeki balıkların özgürlüğünü gör gözlemle. Sonra başını kaldır gökyüzüne, mavi çatı altında yaşananlara, yaşanmışlıklara bak.
*
Duvarlar örmüşsün etrafına, bak şöyle sağına soluna, neler oluyor Dünya dediğimiz bu mekânda.
*
Hâlbuki bırak üzüp kırmayı, ağlatmayı, bu dünyada gözünden akan yaşı silmek isteyenler var.
*
Özgürleştir kendini, bırak evrene düşünceni ve de bedenini.

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *