VELi YILMAZ

BA-ŞA-RA-MA-DIK

Büyük bir mücadele verdik, uzak olmayan, gözle
görünür bir şekilde geçmişte. Alınteri, bir sel oldu
adeta, yapılmak, hayata yansıtılmak istenen, işlerin
peşine.
*
Müthiş bir, mücadele verildi. Yoluna hayallerin, pembe
düşlerin ardısıra. Gökkuşağının, kucaklanacağını umut
ettik, o harikulade, yedi rengin, sahibi olacağımızı
düşledik. Beynimizi paraladık, o emellerin peşi sıra.
*
Hava soğukmuş, çöl sıcağı varmış, umurumuzda olmadı,
yürüdüğümüz yol boyunca. Yakalayacağımız, başarının
güzelliğini düşündük hep, sırtımızdaki yükün ağırlığını,
umursamazca.
*
Taşıdığımız yük, bizi ezdikçe, pembe düşlerle süsledik,
gelecek o güzel günleri. Soğuğun, ayazında ısıttık o,
kıpkırmızı olmuş elleri. Kış güneşinde yürüdük,
iliklerimize kadar soğuğu hissedip, sonra da hayır, hava
sıcak diyerek.
*

Kendimizi ikna ettik, kıpkırmızı olmuş elleri, soğuktan,
buz tutmuş yüzümüzü, önemsemeyerek. Yalanlar
söyledik kendimize, gökkuşağını, kucaklayacağımız
umuduyla.
*
Bizim için, her taraf portakal ağacıydı. Limon çiçeğinin
kokuları geliyordu. Gül kokusu her yanı sarmıştı, yeşil
yapraklı manolya, beyaz çiçeği ile bize gülümsüyordu.
Aslında tek bir ağacın dahi olmadığı, gökkuşağına
yürümeye çalıştığımız, o yolda.
*
Ne kadar ayakkabı değiştirsek te, artık mecal
kalmamıştır dizlerde. Zaman aydınlığını kaybetmiş, gri
bir renk sarmıştır aslında, her yanımızı. Nefes alınmaz,
bir durumu yaşamaktayızdır, mevcut duruma
bakıldığında.
*
Büyük bedeller ödenmiştir, gökkuşağına varma uğruna.
Gökkuşağı, uzaklaşmıştır. Biz ona ulaşmaya çalıştıkça.
Gözyaşı gölleri oluşmuştur yüreğimizin derinlerinde.
*
Ağlamışızdır geçen günlere, çekilen çilelere ve
başaramadık neticede. Artık; ne bir proje duymak

istiyor insan, nede, uzak ufuklara yürümek istiyor, yakın
geçmişte, başarısızlığı, dibine kadar tadan, bu insan.
*
Mutedil bir yaşamı özlüyoruz, arzuluyoruz, yeni
yaşantımızda. Bir yenilik istiyoruz kalan hayatımızda. İki
göz, bir taş ev süslüyor düşlerimizi, kuş sesleri arasında,
arıların vızıltısının, yanı başında.
*
Uzaklardaki derenin, şırıltısını duyumsamak istiyoruz,
mutedil hayat dediğimiz yaşamda. Namerde muhtaç
olunmayacak, bir yaşamın yeteceğini düşünüyor, yarım
asra, varmış olan bu adam.
*
Onurumuzla, haysiyetimizle ve şerefimizle, kalan
ömrümüzü tamamlamak istiyoruz, uzak ufuklara
bakmadan. Bugünlerde, selvi ağacının, o harikulade
gölgesi, benzersiz güzellikte görünüyor bize.
*
On metrelik elbisemizi, giymek istiyoruz, huzura çıkmak
üzere. Yeşil örtüyü görmek istiyoruz, üzerimizde.
Hocamızı özlüyoruz, bembeyaz cübbesi ile ağzında
duasıyla. Komut vermesini bekliyoruz, dört kolluyu,
tutacak olanlara.

*
Cehennem azabından kurtulup, hakka yürümek
istiyoruz, hocamızın mihmandarlığında. Yeterli, artık
ödenen bedeller, bazen geçilip, pek çok defa
geçilemeyen sınavlar.
*
Usandık artık, uzun menzilli planlardan. Sevda şarkıları
söylemek istiyor insan. Bir kez olsun, başının
okşandığını bilmek istiyor, eşref-i mahlûkat denen,
yaratılan. Bu kadarı yeter, görevimizi yaptığımızı
düşünüyoruz, akıtılan terlerin ardından.
*
Gâvur eziyeti gördük, ellimize varıncaya kadar. Başarılı
olamadık belki ama dibine kadar mücadeleyi vermiş
olduk, bu yaşımıza kadar. Yeni hikâyelerin içinde, yer
almak istemiyoruz biz, çünkü neticesi, şimdiden, belli.
*
Yürümek istiyoruz artık Hakka, daimi istirahatgahımıza.
Milletin, kara toprak dediği, nur nimet mekâna.

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *