VELi YILMAZ

Anadolu’da Sonbahar, Sonbahar’da Anadolu

Kırmızı damlı evlerin içi Eylül sonuna doğru biraz daha hüzünlü,
Artık şehre göçme vakti gelmişti.
*
Fasulye, salça, pekmez, reçel, ceviz, patates
Çuval tıka basa dolu yolculuğa hazırlandı.
*
Ağıla inen ayakların takaati yoktu,
Son kez doğuran koyunlara bir kez daha sarıldı,
Sonra ahıra geçti sarıkızın başını okşadı.
*
Bırakıp gitmek mi zordu? kalıp yoksulluğu, acıyı, ızdırabı çekmek zordu; bir türlü karar vermedi.
*
Bil kez daha düşündü
Isırgan otunun elinin yaktığı artık unutma vakti gelmişti, unutmadı.
*
Bahçede oynayan çocuk sesleri de kesilmişti, bu mevsim biraz erken mi başladı soğuk ne? diye geçirdi içinden.
*
Çocukluğu aklına geldi, çocukluğunu düşünürken siyah beyaz fotoğrafa düşen iki damla gözyaşını usulca sildi tozların arasından.
*
Sonbaharda Anadolu böyledir işte, hüzün ve ayrılığın şarkısı daha çok söylenir.
*
Ağaçların sararmışlığı seni terk edeceğinin haberini verir, yaprakların dökülmüşümü ise ayrılık vaktini.
*
Oysa ne çabuk geçiyor değil mi zaman?
Bırakıp gidenler bu sonbaharda da Anadolu’ya dönmedi, Anadolu’daki sonbaharı göremedi.
*
Bizi bırakıp gidenlerin geriye dönmemeleri ne acı; ne acıdır ki kundaktaki bebe çağlarından, vicdansız bir nefse dönüşen surat; Anadolu’da sonbaharda tek başına kalmış ayağı çukurda anayı, babayı unutturdu.
*
Sonbaharda duygular bir başka patlar, Anadolu’yu yazmak, birazda cesaret işidir.
*
Tarlalar, ekinler, harman yerinin yalnızlığı hiçbir şeye benzemez,
*
Mevsimlerin birbirini kovaladığı yılların merkezi gibidir Sonbahar
Bil ki Anadolu hiç sevmez.
Alıp götürür, götürür getirmez.

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *